Uyarı, kınama aldım ne yapmalıyım?

Uyarı ve Kınama da yargı yolu açık mı kapalı mı?
                    En başta şunu belirtmeliyiz ki her konu mahkemelerimizce ayrı değerlendirilmektedir. Yani genel anlamda uyarma ve kınama cezalarına karşı yargı yolu kapalıdır, bilgisi her zaman gerçeği yansıtmamaktadır.
          Bu yazımızda konuyu; Ankara 5. İdare Mahkemesinin 2006/951 sayılı kararına göre ele almaya çalışacağız.
          Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bir kararında, disiplin cezasına mahkûm edilen memura kararın iptali amacıyla dava açma hakkı tanımadığı gerekçesiyle Türkiye'yi tazminata mahkûm etmiş; disiplin cezalarına karşı yargı yolunun açık olmamasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) "etkili başvuru hakkı" maddesinin ihlali anlamına geldiği vurgulamıştır.
          Anayasamızın 129/3. maddesinde; uyarma ve kınama cezalarıyla ilgili olanlar hariç, disiplin kararlarının yargı denetimi dışında bırakılamayacağı belirtilmiştir.657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 135. maddesinde; disiplin amirleri tarafından verilen uyarma ve kınama cezalarına karşı itirazın varsa bir üst disiplin amirine yoksa disiplin kurullarına yapılabileceği; aylıktan kesme, kademe ilerlemesinin durdurulması ve Devlet Memurluğundan çıkarma cezalarına kaşı idari yargı yoluna başvurabileceği;136/3 maddesinde de itiraz edilmeyen kararlar ile itiraz üzerine verilen kararların kesin olup bu kararlar aleyhine idari yargı yoluna başvurulamayacağı hüküm altına alınmıştır.
          Anayasamızın "Hak Arama Hürriyeti" başlıklı 36. maddesinde, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı kimliğiyle sav ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Fakat uyarma ve kınama cezalarının yargıya taşınamaması bu maddeyle bir tezat oluşturmaktadır.
          Anayasamızın 90. maddesinde "usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz" biçimindeki son fıkrasına "usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır" cümlesinin eklenmesi hak arama hürriyeti açısından bir dönüm noktası oluşturmaktadır.
          Burada lafzı geçen Anayasaya aykırı olduğunun ileri sürülememesi cümlesi uluslararası hukukun üstünlüğünün göstergesidir. Yani uluslararası sözleşmeler ile kanunlar arasında bir uyuşmazlık olması durumunda uluslararası sözleşmelerin üstünlüğü kabul edilmektedir.
          Şu gerçekte unutulmamalıdır ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir hukuk devletidir. Hukuk devletinde hukuk yoluna başvurulamayacağı doktrinde kabul görmemektedir ve görmemelidir. Ayrıca Birleşmiş Milletler Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesinde herkesin bağımsız ve tarafsız bir yargı yeri tarafından adil ve aleni olarak yargılanma hakkına sahip olduğu vurgulanmıştır.5. İdare Mahkemesi konuyu bu yönüyle inceleyerek yargı yolunun açık olduğuna hükmetmiştir.
          Gerçi şu da unutulmamalıdır; her ne kadar İdare Mahkemeleri ve Danıştay konunun yargıya taşınabileceğini belirtseler de Anayasa Mahkemesinin 19 Şubat 2008 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan kararı; uyarma ve kınama cezalarına karşı yargı yoluna başvurulamayacağı yönünde olmuştur. Anayasa mahkemesinin kararlarının da üst norm olduğu tartışmasızdır.
 http://rega.basbakanlik.gov.tr/eskiler/2008/02/20080219-10.htm
          Sonuç olarak: Memurlarımız açısından bu tür cezalarda iç hukuk yolları tüketilip Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine(AİHM) başvuru da bulunulabilir. Fakat yasama organınca; Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir hukuk devletidir anlayışına uygun yasal düzenlemelerin yapılarak uyarma ve kınama cezalarına da yargı yolunun açılmasının daha sağlıklı olacağını düşünmekteyiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızı ve Düşüncelerinizi bizimle paylaşın.